top of page

Uyumak İçin Yola Çıkmak, Sultan Sazlığı

Uykularımın kaçıştığı bir dönemde, yollara çıkmanın dağınıklığıyla uyumak için gidiyordum bu sefer. Tenimi sonbahar sıcağına ve solgun günlere bırakacaktım, sarımsı bir sonbahar yanığıyla iz bırakmaktı niyetim. Sadece yürümek, sadece uyumak ve sadece kuş seslerine teslim etmek için ruhumu... Kulağa çok aptalca gelebilir ama düşündüğünüz gibi değil mevzu. Yola çıkmak sizde bir alışkanlık halini aldığında konuşabiliriz belki de ama şimdi değil.


Kayseri’ye gidiyorum, otogardan çıkmadan sabah aldığım bir simitle doğru Sultan Sazlığına gitmek için tekrar bir kısa yolculuk daha. Biraz yürüyüşten sonra işte hayalini kurduğum yerdeyim. Erciyes’in heybetine selam veriyor gözlerim ve kamışların hepsi ruhumda bir Mevlevi ezgi çalar gibi.



Sazlığın içinden yürüyebilmenin mutluluğu ve heyecanı kaplamıştı adımlarımı. Her adımda Erciyes Dağına biraz yaklaşıyordum diğer adımımı atmamla yaklaştığım kadar uzaklaşıyordum da. Bir oyun oynuyorduk sanki. Bu sessizlikte yürürken Asaf Halet Çelebi’nin şiirinden bir dize geldi aklıma, “her adımda sonsuz benler koyuyorum boşluğa ve yine ben dolmuyorum” tam da böyle idi biraz da.




Yürüdüm yürüdüm ve yürüdüm, sazlıkların içinde sürekli kıpırdayan bir şeyler, bazen kurbağa, bazen kuş… Ben geçtikçe yanlarından onlarda kaçışıyorlardı. Ben onlardan onlar benden ürker bir durum karşılıklı yaşadığımız. Biraz daha ilerledikten sonra yürüme yerinin sonuna geldiğimde, tamam dedim ruhumu dinlendirebilirim biraz.



Sonra öyle bir yere geldim ki, yer ile gök bir araya toplanmıştı, bulutların sureti inmişti suya ve su bulutlanmıştı. Sadece bir kuşun suda koşar adım sesleri ve sonra kanat sesleri, işte beyin sinirlerimin uçlarına pansumandı bu. Kimsesizliğin en kutsal anı ve en kutsal günü olmalıydı. Uzandım ve bu anı hissetim tüm gerilmiş kaslarımda, gevşerken…




Geriye dönerken yine güzel fotoğraflar gözüme ilişiyordu, çekmek mi sade o anda olmak mı kararsızlığından ne yapmam gerektiğini bilmeden adımlarımı yavaşlatıyordum zamana uyum sağlamak için.




Diğer noktadan yürümeye başladığımda güneş tenimde yanmaya başlamıştı ve benim buraya gelme sebeplerimden biri uyumaktı ve ben uyumak için öyle güzel bir bulmuştum ki ortasındaydım rüyalarımın. Çantamın bir kısmını yastık yaparak olduğum yere yığıldım ve sadece uyudum, sadece.

İşte o yer;


Uyandığımda yüzüme vuran güneşe gülümsüyordum ve işte bunu fark edince tekrardan güldüm halime. Bu manzara da yürürken hissettiğim, uyanmamıştım sanki ve rüyadaydım ve uyumaya devam ediyordum. Erciyes dağı bu sefer sol yanımda kalmıştı.


Sazlık bitti, kurumuş toprakta atmaya başladı adımlarım ve buna hayret etti yine de ses etmedi. Belki de hiç konuşmadım, sesimi unutmuş gibiydim adeta ve sessizliğin bir parçası olmak en güzeliydi.


Eğer yorulduysanız ve bir kaçış arıyorsanız, umutsuzluğa düştüyseniz, iç sesinizin sesini duyamadığınızı düşünüyorsanız hafta içi bir gün Sultan Sazlığına gelin. Sazlıkların sesi ney çalsın kulaklarınızda. Gökyüzünün maviliğine, ovanın genişliğine, Erciyes’in heybetine takılsın gözünüz.

Hadi…



Comments


Bir şeyler yazmak mı istiyorsun?

Sana dönmek için çabalayacağım, teşekkürler!

© 2035 by Train of Thoughts. Powered and secured by Wix

bottom of page