Uzun zamandır kitap okumuyorum, okunacaklar listem yok. Tozlanmaya bırakılmış vaziyette. Bazıları atıldı, bazıları kayıp, bir yığın hepsi… Yeni yayınların hiçbirini takip edip, yorumlamıyorum. Şiir okumamak ne kadar duygusuzlaştırıyor, çoraklaşıyorum. Çok çok uzun zamandır günlük tutmuyorum, mail dışında hiçbir şey yazmıyorum artık. Şiir okumuyorum şiir, ruhum eksikliğini hissetmeyecek kadar cansız.
Yeni meraklarım yok, arayışlarım yok. En son bir Anadolu tarihi ve arkeolojisin merak saldım, Hititlerde pes ettim, bıraktım. Şehrin tiyatrolarından bir haberdarım. Sezonun oyunlarını bilmiyorum mesela. Hangisi iyi acaba diye bile sormadım kendime.
Uzak yolların planlarını yapmıyorum, yeni yerler keşfetmek için hiç araştırmıyorum. Otobüs puanları, uçak milleri biriktirmiyorum. Tren ekspreslerinin isimlerini unuttum. Haritaları sadece şehir trafiğine bakmak için açıyorum bir süredir, mola yerlerinin hiç anlamı yok. Bir mola soğuğunda uykuya direnirken sigara ve çay içtiğim en son anı anımsamıyorum. Acaba hangi eser, güzellik Unesco listesine girdi ki? Onun da bir listesi vardı aslında. Sonra, tek bir cami, tarihi eser görmek için kilometrelerce yol gidecek hevesim nerelere saklandı, bulamıyorum. İşin kötüsü aramakta istemiyorum. Yolları unuttum, yolculukları unuttum. Önünde zoraki bir gülümse ile selfie çektiğim çok ama o an içselleştirip bir anlam bulmaya çalıştıklarım hiç kalmadı.
Bir gün batımını izlemeyeli çok oldu, gün doğumunda plan yapmalıyı da. Toprağa uzanıp gökyüzü maviymiş be demedim, aylar oldu. Dere sesi dinmeyeli, kumsalda koşmayalı, kuş seslerini taklit etmeyeli, ağaca çıkmayalı… Sahi ne zaman fındık topladım ben, ki varlığımın, ailemin emek karşılığıdır, yaşamın bir olgusudur bende.
Elde var 35, doluluğu sayısal değeri kadar mı bilmiyorum, yolun neresine denk geliyor emin de değilim. Ağrı’ya çıkmış bedenim yanında ruhum o sırada nereleri geziyordu habersizim hala, oysa 20’lerin sonunda hedef koymuştum 35’in sonuna kadar ilk beş zirveyi yaparım diye, olmadı. Yaş arttıkça daha çok hesap kitap işine mi girişiyor insan yoksa bana mı özel bir durum, bilmiyorum? Bildiğim duygusal olarak hala karmaşığım, güvendiğim dostluklarımı sorguluyorum bir yanda ve ülkenin iklimi bir cumartesi akşamlarını, sabahlarını, sonbaharları, adımlamayı ve bilumum tüm güzel şeyleri yapmaya engel. Bürokratik engeller çoğalıyor, dilekçeler cevapsız.
Bu yüzden işsiz kalır mıyım endişesi gütmüyor insan ve bunu çokça düşünmeden yaşamak 35’e kısmet. Nasılsa diyorum asgari düzeyde yaşıyorum.
Setter cinsi bir köpek istiyorum, nasılını çok hesaplamadan. Biraz oyun, çokça uyku düşlüyorum onunla ve bu yüzümü güldürüyor.
Birde kısa zamanda içinde, en az bir mevsimi köyde ve babannemin yanında geçirmek istiyorum, kadim bir bilgiliği özümser gibi, çokça sohbet ve günlük işler işte. Biraz kışa hazırlık, mısırların öğütülmesi, elmaların pekmeze dönmesi, büyüyen lahanaları toplayıp çorbasını yapmak, hurmaların yeşilden turuncuya geçişini izlemek, biraz da odun istiflemek soğukları için... Unutmadan mısır ekmeğinin tarifini de öğrenmek…
Hepsi bu!
Comments